- Laz kızı, bu sıralarda bir sıkıntı yaşayabiliriz. Dikkatli olmamız lazım.
- Niye ula, ne oldi?
- Bazı kişilerde biraz çekememezlik seziyom. Sen yine de dediğimi dinle. Baa bişi olursa sakın evlenmeyesin, iki elim yakanda olur bak. Seni bırakmazlar biliyom.
- Öyle deme da, saa bişi olmasın, ben sensiz naparum, 4 çecuk, bir de yolda…
Zaman işte, kabadayılık almış başını gitmiş. Köylerde kadın oynatmak moda olmuştu. Oynatmakla kalınsa yine iyi, bir de oyun sonrası o kadın/lar kimle eğlenecek. Tabii bir de önceliği var bu işin. Önce kimle iş tutacak.
Evin önünde çok sevdiği köpeği ile oynarken karşı yoldan kalabalık bir gurubun geldiğini görür. İçlerinde tanıdıklar vardır. Gurup Garisino Mustafa’nın evine yönlenir. Mustafa ayağa kalkar ve köpeğini gelenlere saldırmasınlar diye bir ağaca bağlar. Gurup yaklaştıkça aralarından bir ikisinin daha önce tartıştığı kişilerden olduğunu görür. Gurup içinden bir kişi ileride ağaçların arasında bekler. Bunun daha sonra Picoğlan olduğu öğrenilir. Garisino Mustafa İçeriye seslenir;
- Laz kızı, içeride kal, çocukları da içeride tut.
En büyükleri Emine 8, Hasan 5 yaşında, diğerleri daha küçük, Mustafa henüz varlığı bile belli değildir.
Gelenlerden nizalı olduğu birisi;
- Seni uyarmıştım, hala akıllanmamışsın…
Bu sözü biter bitmez Garisino Mustafa’nın üzerine atlar, Mustafa ilk hamleyi atlatır, bir yumrukta yere serer, ancak gelen diğerleri de üzerine atlayınca, odunlarla, tekmelerle Mustafa’yı kötü şekilde döverler. Mustafa’nın yüzü gözü kan içinde kalmıştır.
Garisino Mustafa köyün beyefendisidir. Çok sevilen, yardım sever bir kişiliktir. Sırf bu yüzden uzun zamandır köyde muhtarlık yapılmakta, seçimlerde karşısına aday bir çıkmamaktadır.
Bu dayak yeme işini hazmedemez, kahırlanır. Dayağın izlerinin geçmiş olmasına rağmen bu kahır yüzünden yatağa düşer, birkaç ay hasta yatar ve sonunda 37 yaşında vefat eder.1898-1935
Hamide kahrolur, dört çocuk, en büyüğü 8’inde, bir de karnında. Hamiledir, nasıl baş edecektir onlarla, toprakla, hayatla…
Garisino Mustafa ölünce, çok sevdiği köpeği günlerce mezarının başında ulur, yemek içmekten kesilir, bir türlü eve getiremezler. Sonunda Kayaaltı’ndaki uçurumun dibinde bulurlar ölüsünü.
Ilgım: Çok acıklı ya… Çok genç ölmüş dedeniz baba. Peki babaannen ne yapmış genç yaşta dul kalınca?
BÖLÜM XXX: DUL HAMİDE
8 yaşında Emine’si, 6 Yaşında Hasan’ı, 3 Yaşında Hüseyin’i, 1 Yaşında Şükür’ü ve karnında 7 aylık yavrusu (Mustafa) ile dul kalmıştı Hamide. Hem de daha 27 sinde. Bu nasıl bir dünyaydı, ne yapacaktı, nasıl yaşayacaktı. O çok sevdiği yakışıklısı, sırtını dayadığı adamı yoktu artık ve bir daha da olmayacaktı. Daha 1 yıl önce Çapar soyadını almışlardı. Tadını süremeden göçtü bu dünyadan. Kara kaşlı, kara gözlü yiğidi 37 sine yeni girmişken onu 5 çocukla bırakıp gitmişti.
Ekilecek tarlalar, bakılacak mallar (inek, öküz, dana, keçi…), yetiştirilecek çocuklar…
- Allahım yardım et, napacağum?
Günlerce bunları düşündü. Abisi Ferhat, kardeşleri Polat, Hüseyin kendisine destek olmaya çalışıyorlardı ellerinden geldikçe, ancak ne kadar sürecekti bu. Çocuklar ne zaman büyüyecekler, nasıl olacak… soruları hep kafasını kurcaladı.
Evlen bir daha, gençsin, yiğitsin… seni herkes alır telkinleri geliyordu çevreden. Ama olur mu ya, aşıktı kocasına. Hem kocası tembihlemişti kendisine;
- Laz kızı, senden önce ölürsem seni bırakmazlar, güzel kadınsın, ancak evlenirsen iki elim yakanda olur…
demişti. Nasıl olurda evlenirdi.
Yapılacak tarla işleri var. Çift sürülecek, mısırlar, buğdaylar yetiştirilecek, derilecek, ayıklanacak, ambara yerleştirilecek, dibek dövülecek, fırınlanacak. Fındık bahçeleri var, ışgınlar alınacak, otları alınacak, gübresi atılacak, toplanacak, kurutulacak, satılacak… Bütün bu işler daha çok erkek işiydi.
Babaannem hamile hali ile elinden geldiğince işlere yetişmeye çalışıyordu ama hamileliği daha çok iş yapmasına engeldi.
Tarlaya gidiyor, çift sürüyor ama çabuk yoruluyordu. Hamileliği olmasaydı evel Allah her şeyin üstesinden gelecek yiğitlikteydi.
- Emine, Şükür’ü çöz beşikten, altına bak, bezini değiştir, al tarlaya getir yanımızda dursun. Ocaktaki pancara bak, garuştur altı yanmasın. Ocağa odun at.
- Mustafaaam, beni 3 oğlan bi gız bi de garnımdaki uşakla yalnız bırakıp gittun, ben napacağum sensuz, işi gücü nası halledeceğum…
Kardeşleri destek oluyorlardı ancak o da bir yere kadar. Hepsinin işleri güçleri vardı.
Garisino Mustafa’nın ölümünden 2 ay sonra doğum yapar Hamide ve 1 oğlu olur. Adını yaşatsın diye çok sevdiği kocasının adını verir oğluna. Mustafa. 1935 Mayısında. Babasını görememiş, babasının kokusunu, babası onun kokusunu çekememişti içine. Tam yetim doğmuştu. Ablası ve abileri gibi yes yetimdi…
Daha lohusalık tam çıkmadan, Şükür beşikte, Mustafa sırtında çift sürer Hamide. Öküzlerle tarlaya gider, vurur sırtına gemleri, alır eline öndereyi, akşama kadar sürer çiftini;
- Gah kizum, gah sakarum… Ağlama Mustafa’m, ağlama Şükür’üm. Hasan salla oğlum gardaşunin peşuğini.. Emine ocağa su koy kizum, pancar pişurelum…
Ne kadar sürdü yukarıdaki deyişler, kim bilir…
Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Bu arada geçim zordu. Bahçeler ellerden çıkmaya başladı. Fırın avlosu, tonyalon yeri, saz elden çıkarıldı. Fırın avlosu, 10 dönümlük alan 2,5 TL ye satıldı. Dedemin kız kardeşinin damadı Mollalin Dursun’a satıldı. Gözümüzün önündeki bahçe, fındık bahçesi, satılmamış, bir nevi yokluk ve yalnızlık nedeni ile elden çıkarılmıştı. Çocukların rızıklarına el konulmuştu.
Oturmak ağlamak, kalkmak ağlamak kar etmiyordu. Çünkü yaşam devam ediyordu.
Zaman geçiyor, çocuklar serpilmeye başlıyorlar. Tarla çok, ancak ekim yapacak, aileye kol kanat olacak, onlarla tarlaya gidecek bir büyük erkek ihtiyacı fazlası ile var.
Tam bu sırada Çandır köyünden Gocaman dayı bizim köye gelir. Yanında Gırbıyık Nene. Onu kaçırmıştır. İş aramaktadırlar. Ancak kalacak yerleri yoktur. Babaannemlere haber gider. Babaannem onları eve alır, bir oda verir. Artık işlerde Gocaman dayı yanlarındadır.
Bir süre kaldıktan sonra, beylik yerlerden birisini alır Gocaman dayı. Bizim yerlerin sınırında bir yerdir. Kendisine iki gözlü bir baraka yapar, oraya taşınırlar. Yine de bir kolu babaannemlerdedir. Bırakmaz onları ta ki babaannem ikinci evliliğini yapıncaya kadar.
Alkım: Sahi babaannen ikinci evliliği ne zaman yapmış, nasıl olmuş?
BÖLÜM. XXX PİCOĞLAN DÖNEMİ
Garisino Mustafa’nın kahrından ölümüne neden olan dövülme olayına karışanlar arasında Picoğlan Ahmet de vardı. Öteden beri gözü vardı Hamide’de. O da asılmış, o da talip olmuş ancak Hamide Mustafa’ya aşık olmuş ve onunla evlenmişti. Onu tercih etmiş olmasına içlenmişti ve gizliden kin duyuyordu Mustafa’ya. Sözde Mustafa’nın arkadaşıydı. Mustafa köyün muhtarı olduğu için nüfusluydu da. Tarlaları, fındık bahçeleri çoktu. Picoğlan tarla ve fındık işinde yevmiye karşılığı yardımcı oluyordu Mustafa’ya. Bu nedenle eve girip çıkıyordu da. Mustafa iyi niyetinden hiçbir şeyden şüphelenmiyordu. Bu ilgiden Hamide de haberdardı ve Mustafa elini kana bular diye bahsetmiyordu kendisine.
Mustafa’nın ölümünü fırsat bilen Picoğlan Ahmet, Garisinolara sahip çıkma adına daha sık gidip gelmeye başlamıştı. Sonunda kendine aşık etti Hamide’yi. Kendisi de evliydi ve bu evlilikten 3 çocuğu vardı. Deli Dursun, Faik ve Gülizar. Hamide ile gizli gizli buluşuyorlardı.
Picoğlan kuma alacaktı Hamide’yi, ancak Hamide’nin bir şartı vardı, Picoğlan iç güveysi gelecek ve abileri bu işe razı olacaklardı.
Picoğlan isteğini Hamide’nin abilerine açtı, ancak abileri karşı çıktılar. Böyle bir şeye kalkarsanız çocukları alırız dediler. Ancak Hamide çocuklarını çok seviyordu ve onları verme yanlısı değildi. Hem picoğlan da onlara sahip çıkmaya hazırdı.
Yalnız Hamide’nin de canına tak etmiştir, hem işlerin altından kalkamamak, hem de gençliğinin yapayalnız yok olmasının acısı.
Hamide aşık olmasına rağmen önceleri tersler. Israrcıdır Picoğlan ve sonunda Hamide’yi ikna eder. Ancak sorun vardır. Hamide’nin abisi ve kardeşleri istemezler. Bu arada çocuklar da belli yaşa gelmişlerdir ve onlar da karşı dururlar. Ancak Picoğlan da Hamide de kararlıdırlar.
Çocuklar yavaş yavaş serpilmeye başlamıştı. Emine genç kızlığa adım atıyor, Hasan evin erkeği sorumluluğunu almaya başlıyordu.
Bir gece kardeşler Hüseyin Çebi ve Polat Çebi köye gelmişler, samanlığa gizlenmişlerdi. Picoğlan geliyor mu diye. Niyetleri her ikisini de eşek sudan gelinceye kadar dövmek. Ancak Hamide kendilerini görmüş ve niyetlerini anlamış. En küçük oğlu Mustafa’yı sırtına alarak Çaltumar köyünde oturan amcaoğlu Mithat’ın oraya kaçmıştı.
- Mithat, Polat ve Hüseyin peşimde beni dövecekler, koru beni..
- Ah sen tam dayaklıksın ya neyse gel benimle.
Hamide Mustafa kucağında Mithat’ı takip eder. Mithat Hamide’yi Çıkma’ya saklar, kapıyı kilitler anahtarı da Hamide’ye verir.
Bu arada Polat ve Hüseyin Çebi abileri Ferhat’a da haber vermiş, Mithat’ın yanında olduğu haberini almışlardı. Atlarla Çaltumar köyüne gelirler. Mithat karşı çıkmaya, onları göndermeye çalışırsa da çok kızgın olan Çebi’ler Hamide ve Mustafa’nın çıkmada olduklarını sezip kapıyı kırarlar. Hamide’yi dışarı çıkarırlar. Büyük abi Ferhat dayak attıkça;
- Seni öldürüp Kıran Mezarlığı’na koyucam, sen nasıl 5 çocukla evleneceksin..
dedikçe vurur. O kadar dayak atar ki, yüzü gözü kan içinde kalır Hamide’nin. Mithat dayanamaz gelir ve;
- Ula pok yiyenin uşakları bula bula benim evimi mi buldunuz dövecek, eldureceksinuz ula, siktirun gidun buradan
der ve kovar onları. Hamide’ye dönerek;
- Git kiz, şikayet et habuları.
Hamide Mustafa’yı sırtına alır şikayet etmek için yayan Fatsa’ya gitmek üzere yola çıkar. Mustafa’nın ayağı çıplaktır, köyden Mithat’a sığınmaya giderlerken acele ile ayakkabı alınması unutulmuştur.
Kıran mevkiine kadar gitmişlerdi ki arkalarından Mithat at ile yetişir.
- Gel laz kızı, bunlar seni şikayet etti diye daha çok döverler, vaz geç şikayetten…
diyerek şikayetten vaz geçirir. Hamide eve döner. Mithat atla Fatsa’ya iner ve Hamide’nin kardeşlerine gider.
- Ula ba bakun, ha bu kari bu herufe aşuk, kelun gidelum köye ha bu iş ne olacaksa konuşup halledelum.
Hep beraber köye gidilir. Hamide onların geldiğini görünce yine dayak atacaklarını düşünür ve Mustafa’yı tembihler;
- Ula ba bak, ba bişi ederlarse ağlayacasun, sen ağladukça saa dayanamazlar.
Hamide’ye dayak atılmaz ancak bağıra çağıra tehditler savura savura toplantı yapılır, sonunda da çekip giderler. Hamide Mustafa’ya kızar;
- Ula poh yiyenin uşağı, ba bağırıp durdular niye ağlamadun?
Gel zaman git zaman Picoğlan da Hamide de birbirlerinden kopamadılar. Çocuklarının evde olmadığı zamanlarda gizli gizli buluştular. Aşıklardı birbirlerine. Yine bir gün buluştuklarında Picoğlan’ın karısı Emiro karısı baskına gelir.
- Pis orospu, bula bula benimkini mi buldun zilli.
- Orospu da sensun, zilli de sensun, kari olaydın da sahip çıkaydun kocana.
Hamide yatırır Emiro karısını yere ağlatana kadar döver. Emiro karısı ağlaya ağlaya kaçar gider evine.
Baktılar ki bunlar ayrılmıyorlar ve milletin diline düşmüşler, kardeşleri ve abisi Ferhat da razı olur ve Picoğlan ile Hamide evlenirler. Picoğlan bütün yerlerin tapusunu Hamide’nin üzerine yapar.
Bunun üzerine Emiro karısı dayanamaz ve kurban tepesindeki kayalıktan atar kendisini. Ancak ne var ki kaderi ölmesine izin vermemiştir. Kurtulur, ama yaşamak istemez. Düşünmekten kafayı sıyırır. Deli divane bir şekilde bir süre sonra ölür.
Emiro karısının ölümünden sonra çocukları Deli Dursun, Fayık, Gülanım’da zorunlu olarak Hamide’lere taşınır. Artık ev daha kalabalıktır.
Hamide’nin üzerine yapılan yerler köyden kadastro geçince Picoğlanın diğer eşinden olan çocukları Deli Dursun, Fayık ve Gülanıma verilir.
Hamide ve Picoğlan mutludurlar sık sık baş başa kalırlar, Yaylaya giderler. Yanlarında sadece küçük Mustafa vardır. O da belli bir yaşa geldikten sonra onu da bırakırlar. Onlar olmadığı zaman evin erkeği Kalaycı Hasan, kadını da evlenene kadar ablaları Emine olur.
Comentários