Babaannemin altı çocuğu oldu. Ancak dedemden beş çocukları oldu.
En büyük çocukları Emine halam. Hayatı doğumundan itibaren şanssızlıklarla geçen bir ömrün habercisi midir bilinmez, ancak kız yerine erkek olması beklenmiş olduğu kesin. Aşık olması yasak, ancak gizliden sevdalandıklarına verilmemiş, bu yüzden dayılarınca ölüm fermanı bile verilmiş, tercih hakkı olmadan istemediği iki evlilik yaşamış, kara kaşlı, kara gözlü, kara yüzlü bir Anadolu kadını.
Kendisini, babasının genç yaşında vefatından sonra, sen evin erkeğisin söylemlerinin içinde bulmuş, çocukluğunu henüz hiç yaşayamadan kardeşlerinin sorumluluğunu yüklenmiş, ömür boyu da o erkek adam kalıbının dışına çıkaramamış, evin ikinci çocuğu Hasan, kalaycı Hasan, Hasan amcam.
Sesi ile bülbül gibi şakıyan, dizimin dibinden ayrılmasın diye annesi Hamide tarafından TRT radyo evine gönderilmemiş, insanlığı ile, sadece kardeşlerinin değil, Cecüle köyünün tüm insanlarına babalık yapmış, çocukluğunda Kökecolara yanaşmalık yapmış üç numara, benim babam Hüseyin Çapar.
Sessizliği ve insanlığı ile köyün uzun dönem muhtarı olmuş, aşkını almak için abisinin iznini almış, ondan daha erken evlenmiş, “ben bu köyün muhtarıyım, siz benim haberim olmadan benim yeğenimi nasıl tutarsınız diye jandarma başçavuşa kafa tutmuş Muhtar, Şükür (Şükrü) amcam, dört numara.
Baba yüzü görmemiş, daha annesinin karnındayken babasını kaybetmiş, sırf bu yüzden babasına en çok benzeyen olarak, kemençesi ile ünlenmiş, biz on dokuz kardeşiz diyen dört kardeş çocuklarına en az inanan, çocuklarını mahalle oyunlarından kaçıran inatçı Mustafa amcam, beş numara.
Babaannemin ikinci evliliğinden bir de kızı oldu.
Hüseyin’in yanında yaşamış, oradan evlenmiş, belki de bu yüzden ana yarısı, Sevim halam altı numara.
Dedemizin, bizim hiç tanımadığımız, hatta babalarımızın bile hiç tanımadığı bir kız bir de erkek kardeşi varmış.
Kalaycı Hüseyin, Babamların amcası, Mustafa’nın tek erkek kardeşi. Sırtında köy köy dolaşır kalaycılık yapardı. Askerliğini yapıp geldikten sonra, asker arkadaşının etkisinde kalarak, kendi hissesine düşen yerleri satarak terk eder köyünü ve kendisinden haber alınamaz.
Garisino Kerme, babamların halaları, Garisino Mustafa’nın tek kız kardeşi. Yiğit, gözü pek, attığını vuran cinsinden bir Anadolu kadını. (HASTALIKTAN 35-40 YAŞ ARASI ÖLMÜŞ)
Dedemiz babaannemle evlenmeden önce bir evliliği daha varmış. Yakışıklı Garisino Mustafa evlilik çağına gelince Baron Fadik ile evlenir. İmam nikahı yapılır. Bu evlilikten bir oğulları olur. Cırt Mehmet. Cırt Mehmet yapısı gereği hep çok zayıf kalmış. Ne yese yaramıyor denecek cinsten. O zayıflığı yaşamı boyunca sürmüş. 30 lu yaşlara gelmeden veremden ölmüş. Hamide ile evlenince henüz hayattaymış. Mezarı babasının yanında.
Yaşadıkları ev:
Bizim de çocukluğumuzu, ta ben ilkokula başlayıncaya kadar, yaşadığımız eski evimiz.
Tarlaların ortasında, hemen batı yanında bir dut ağacının bulunduğu, 1 metrelik bir taş duvarın üstünde, yatay olarak üst üste, kolon görevi gören dikey kalaslara çakılmış duvarları ile 3 oda 1 mutfaklı bir ev. Alt katında ineklerin barındığı bir ahırı vardı. Çoğu zaman, daha çok da rüzgarlı havalarda, inek kemrelerinin (dışkı) kokusunun üst kata ulaşması nedeni ile burnunuz isyan etse de, gözleriniz, köyün yeşilin her türüne sahip bitki örtüsü, kulaklarınız, bin bir tür kuş sesleri, havasının bu kemre kokusuna, eski bir ev olmasına rağmen ruhunuzu okşaması nedeni ile ciğerleriniz bayram ederdi.
Köyümüz sırf bu nedenlerle bile yaşanacak bir yerdi.
Evimize taş basamaklı iskeleden girilirdi. Basamakların hemen üstünde, doğu yönünde bir tahta kapıdan içeriye girilen bir helası vardı. Büyük abdestini yapmak için içeriye girip, ayaklarını iki yanda bulunan ayaklıklara koyup çöktüğünde, kıçın tüm çıplaklığı ile, aşağıda taşlarla çevrilmiş, yuvarlak bir boşluk oluşturulmuş, dışkıların biriktiği bir çukura açılırdı. İçindeki dışkıları dışarı atmak istediğin ve kabız olduğun zamanlarda bile, açık havanın verdiği serinliğin kıçına değmesi ile rahatladığını hissederdin. O kadar rahat bir boşalma yaşardın ki, birilerinin gelip, seni aşağıdan dikizleyeceği, her şeyinle ortada kalmış olduğun aklına bile gelmezdi. Çünkü yan komşun Gocamangil, aşağı komşun Ustagiller, tepe komşular Gamışolar, Gaymazlar, İzzetler de aynı şekilde bu tür helalardan kullanırlardı. Herkes kıçını 2, 3 metre havadan açık havaya tutar, ııh, ııh sesleri arasında vücudundan düşen dışkıların verdiği rahatlamaya, bir de açık havanın püfür püfür rüzgarının değme keyfini de yaşardı. Hele her bir dışkı parçası aşağıya düştüğünde çıkardığı pat, pat sesleri bile size komik gelirdi. O pat patların sıklığı da kabız ya da ishal olduğunuzun belirtisi gibiydi.
Garisino Mustafa o taş merdivenden, Hamide’nin elinden tutmuş çıkarken, imam nikahlı karısı Fadik’in şaşkın bakışları, kızaran, sinirden çatılan kaşları, ama hiçbir şey söylemeden, içine attığı göz yaşlarını görmemek için kör olmak gerekirdi.
Merdiven basamaklarından çıkıp, düz sahanlığa varıldıktan sonra, sol tarafta bulunan evin giriş kapısını sol eli ile açtı Mustafa. Diğer eli Hamide’nin elini sıkarcasına kavramış, bir an önce kendilerini baş başa kalacakları aşk yuvalarına atmak için can atıyorlardı. Sessizliğin ortasında sadece kalplerinin atışı vardı. Nabızları yükselmişti.
Hamide hayaline kavuşmuştu. Biraz sonra olacakları düşünmekten, deneyimli kadınların anlattıkları ile yaşayacağı ilk acı sonrası, kasıklarına kadar titreyeceğini, sevdiğinin dokunuşları ile zevkten çıldıracağını hayal etmekten alamıyordu kendisini. Yüzü kıpkırmızıydı. Kendisini bir kraliçe gibi görüyordu. Evde bir eşi daha olmasına rağmen, odalarında kendilerinden başkasının olmayacağı, gizli paylaşımları kendisi ile yapmayı seçmişti. Aşkının tuttuğu ele daha sıkı sarıldı. Hem de dışarıda buğulu gözlerle kendisine bakan Fatik’in üzgün ama bir o kadar da kızgın gözlerini hiç gale almadan. Hatta ona burun kıvırıp, göğsünü öne atarak, kafasını da omzunun üzerinden bir savurması var ki, sanki ona ben senden daha alımlıyım diyordu.
Mustafa kapının kolunu çevirip içeriye girer girmez, arkadan kapının tokmağını kapatmıştı.
Dışarıdaki ölüm sessizliği birden hıçkırıklarla dağıldı. Hıçkırıkların arkasından hızlı ayak sesleri duyulmaya başladı. Bu mısır tarlasına doğru koşarak uzaklaşan, Fatik’in, tarla içinde tüm vücudu ile devirdiği mısır seslerine hıçkırıkların karıştığı seslerden başkası değildi.
Dış kapının tokmağı kapatıldıktan, odalarına yavaşça çekildikten bir yarım saat sonra, yakılmış bir sarma tütün sigaradan çıkan dumanlar, yan tarafta aşklarının ve her iki tarafın gururlarının delili kanlı çarşafın bulunduğu odanın tavanını kaplıyordu.
Comentários