Bu başlık kim için konuldu, tek yanıtı çok yanı var, yani iş hayatındaki “HERKES” ve “HERŞEY”.
İçinde; işyeri sahipleri var, en yukarıdaki yönetici, üst kademe yöneticiler var, orta kademe yöneticileri var, alt kademe yöneticileri var, beyaz yaka, mavi yaka çalışanlar var, işletmelerin binası, iç dekorasyonu, masası, bilgisayarı, sandalyesi, üretim alanları, dinlenme alanları, araçları, lojmanı, yemekhanesi… ne arasan var.
Çalışanların yaşaması için yukarıda sayılanlara, işyeri sahiplerinin amaçlarına ulaşmaları için çalışanlarına ihtiyacı var. O zaman bakış açısı öncelikli olarak karşılıklı yaşatmak olmalı.
Bana işyeri mi yok, bana çalışan mı yok, sokaklar işsizle dolu bakış açısı asla ve asla başarıya götürmez. Öncelik karşılıklı sahiplenmede olmalı.
Patron öncelikli olarak çalışanının yaşamını iyileştirmeyi düşünmeli. Örneğin hep kafamda nasıl olsa da bir gün bir yazımda paylaşsam dediğim bir düşünce var ve bu düşünce bana ait değil, bir yerden duydum ve bayıldım
“Patron çalışanların haklarını ödemez, yeni yatırımlar yaparsa
çalışanlar o patron aleyhinde konuşurlar ve asla bir aidiyet
duygusu yaratamazlar. Çalışanlar ancak kendi haklarını, hak
ettikleri oranda ödediklerini düşündükleri patronların yeni
yatırımlarını destekler ve sahiplenirler”.
İŞ SAHİPLERİ YA DA YÖNETİCİLER:
· Güvenilir olmalı, çalışanlara, tedarikçilere, işverene…
· Danışman olmalı, çalışanlara,
· Problem çözücü olmalı, herkese,
· Stresli durumları soğukkanlılıkla karşılayacak, herkesle,
· Hedefli olacak, hedefleri doğru yönetecek… kendine…
İlk akla gelenler. Ancak bu kadar mı, tabii ki değil. Önce, şu an ve burada
prensibi gereği hemen ilk adımı at.
Unutulmasın ki hedef sen durdukça uzaklaşır.
Gelişmişliğin göstergelerinden birisi o ülkedeki sendikalı işçi sayısı ile ölçülür. Sendikalardan mı yoksa işverenlerin tutumlarından mı kaynaklanıyor bunu anlamak hiç de güç değil. Korkular tamamen tarafların bakışlarının farklılığından kaynaklanıyor.
Sendikalar işyerlerinin ayakta kalmasını sağlayan önemli güçlerden birisi görülmezse bir araya gelmemek için işverenin karşı koyması kaçınılmazdır. Dünyada birçok ülkede işkoluna göre sendikalaşmak neredeyse zorunlu hale getirilecek. Ancak bunun sarı sendikacılığı teşvik etmek olduğu korkusundan zorunlu yapılmıyor.
Çin, sendikalı olmayı zorunlu yapan tek ülke. Ancak bu durum özellikle gelişmiş ve sendikacılığın geliştiği ülkelerde destek bulmuyor. Çünkü gerçek anlamda bir sendikacılık yapmak yerine, göstermelik toplu sözleşmeler fazla sayıda. Yani sarı sendikacılık fazlaca gelişmiş.
Esas hedef, sendikaların ne koparırsak kardır, işçiler bizi daha çok sever, daha çok üye sayısı kazanırız mantığı ile hareket etmemeleri önemlilik arz ederken, işverenin de sendikacılığa öcü gibi bakmaması olmalı.
İngiltere de geçen, bir dergide çok güzel bir yazı okumuştum:
Sendika ve işveren toplu sözleşme görüşmesi yaparlar. Sendika önceden %5 ücret zammı teklifi vermiş. Masada işveren %7 vereceğini söyler. Sendika karşı çıkar, olmaz ben hesaplarını inceledim sen bu zammı verirsen batarsın, işçilerim sokakta kalır der. İşveren hayır ben de hesapladım verebilirim, çalışanlarıma helal olsun bu zam der. Olay tamamen terse dönmüş, sendika zammı düşürmeye, işveren artırmaya çalışmaktadır. Vur aşağı vur yukarı %6 da anlaşırlar.
Ne kadar güzel değil mi, yaşat ki yaşa.
Toplu sözleşme varsa; İş güvencesi birinci sıradadır, hak edenin terfi edeceği bir terfi sistemi vardır, emeklilik hakkı, emeklilikte yüksek getiriler sağlanması vardır, diğer sosyal haklar vardır, adil bir ücret sistemi vardır, iş akdi feshi kolay değildir,
Birlikte hareket edilir. Yaşatırlar ve yaşarlar..
Türkiye, OECD üyesi ülkeler içinde en düşük sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi kapsamına sahip ülkelerden biri. OECD verilerine göre Türkiye'de 2017 yılı için sendikalaşma oranı yüzde 8,6. 2016 yılı toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 7. Türkiye bu oranlarla OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. (Google’dan alıntı)
Öyle görünüyor ki bakış açıları değişmedikçe tarafların birbirlerine alışmaları mümkün olmayacak. Oysa kurumsal firmaların birçoğu, sendikalaşmanın çalışana daha çok güvence sağlayacağı görüşü ve olası risklerin paylaşılması düşüncesi ile karşısında değil yanında durarak, yetki alan sendikalarla işçi haklarını birlikte güvence altına almışlardır.
Değerli işveren, sevgili işveren vekilleri, sendikalı olmak ve toplu iş sözleşmelerinin yapılmasına sıcak bakmamakla, tavan, taban arasındaki ücret farkları gitgide artar, ya da alt yöneticilerin ücretlerinin düşük bırakılması ile alt kadroların ücretleri de daha düşük kalır ve bu da işyeri bağlılığı konusuna sekte vurur.
Yani kısaca; yaşat ki yaşa sloganı, birlikte çok daha gerçekçi durur.
Bülent Çapar

Comments